Obezite ameliyatına karar vermeden önce mutlaka bilinmesi gerekenler…

Obezite, dünya genelinde hızla artan çok ciddi bir halk sorunu olarak kayıtlara geçerken, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerine göre, dünya çapında bir milyardan fazla insan obezite ile yaşamaktadır. Bu kişilerin yaklaşık 880 milyonu yetişkin, 159 milyonu çocuklardan oluşmaktadır. Obezite oranları, 1990’dan bu yana yetişkinlerde iki katından fazla, çocuklar ve ergenlerde ise dört kat artmıştır. Bu eğilim devam ederse, 2035 yılına kadar dünya nüfusunun yarısının, yani yaklaşık 4 milyar insanın, fazla kilolu veya obez olacağı öngörülmektedir. Obezite, kalp-damar hastalıkları, diyabet ve bazı kanser türleri gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilmektedir. Bu nedenle, sağlıklı beslenme alışkanlıklarının teşvik edilmesi ve fiziksel aktivitenin artırılması, obezite ile mücadelede büyük önem taşımaktadır. Tüm bu kriterlere dikkat etmesine rağmen kilo veremeyenler için ise obezite cerrahisi gündeme gelmektedir. Peki obezite cerrahisi ameliyatına karar vermeden önce mutlaka bilinmesi gereken kriterler neler? Obezite ameliyatlarında atlanmaması gereken o çok önemli tetkik ne? Obezite ameliyatları ile ilgili doğru bilinen yanlışlar neler? Ameliyat sonrası süreçte nelere dikkat edilmesi gerekir? Dr. Taha Klinik doktorlarından Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Şükrü Arslan anlattı.

 

Sizi tanıyabilir miyiz?

Merhabalar, ben Dr. Şükrü Arslan. Yaklaşık 20 yıldır Genel Cerrahi Uzmanı olarak görev yapmaktayım. Uzmanlık sürecim boyunca özellikle obezite / metabolik cerrahi ve kanser cerrahisi ile ilgilenmekteyim.

Sleeve gastrektomi (tüp mide, mide küçültme), gastrik bypass, mini gastrik bypass gibi obezite ameliyatlarının yanı sıra, bu ameliyatların birbirine çevrildiği yada başka müdahalelerin yapılmasını gerektiren  revizyon ameliyatlarını ve tip 2 diyabet için biraz daha spesifikleştirildiği düşünülen transit bipartisyon ameliyatlarını da yapmaktayım. Cerrahi müdahale haricinde ise endoskopik yöntem ile mide içi balon takılması işlemini de uygun hastalara tatbik etmekteyim.

Kanser cerrahisinde ise daha çok kalın bağırsak, mide, pankreas ve karaciğer tümörü ameliyatlarını yapmaktayım.

Ayrıca mide fıtığı, kasık fıtığı, göbek fıtığı, apandisit gibi hastalıkların cerrahi tedavisinde laparoskopik yöntemleri kullanmakta, hastalara gastroskopi ve kolonoskopi gibi endoskopik işlemlerle de hizmet sunmaktayım.

Şu an obezite cerrahisinin konumu nedir? En güvenilir yöntemlerden hangilerini sıralayabiliriz?

Öncelikle bir yandan tüm dünyada obezite ve buna eşlik eden kronik hastalıklar hızla artmakta iken,  diğer yandan obezite tedavisinde kullanılan cerrahi tedavi yöntemleri de hem değişmekte hem de  gelişmektedir. Başlangıçta cerrahi tedavide daha çok gastrik bypass ve mide kelepçe ameliyatları yapılmakta iken son dönemde Sleeve gastrektomi (tüp mide) ameliyatı ön sıralara çıkmıştır.  Yıllar içinde işlemin standardizasyonu da gelişerek, klinikler yeterince deneyim kazanmış ve komplikasyon oranları oldukça düşmüştür. Bu manada özellikle tüp mide ameliyatını en güvenilir yöntemlerden biri olarak kabul edebiliriz.

Ameliyatın güvenliğini ve başarısını arttıran faktörler nedir?

  • Ameliyatı yapan cerrahi ekibin deneyimi bu konuda çok önemlidir.
  • Yapılan ameliyatta kullanılan malzemelerin kalitesi çok önemlidir.
  • Ameliyat öncesi hasta seçimine dikkat edilmesi ve ameliyat sonrasında ise kontrol ve takiplerin düzenli yapılması çok önemlidir.

Ameliyat öncesi hastalara gastroskopi yapılmalı mıdır ?

Obezite ameliyatı için müracat eden hastaların  ameliyata uygunluklarını değerlendirebilmek için hastalara bir takım test ve hazırlık yapılması gerekir. İşte bunlardan biri de  gastroskopi  yani endoskopi işlemidir. Ameliyat öncesi dönemde mide içerisinde bir problem olup olmadığına mutlaka bakmak gerekir. Hastanın cerrahiye uygunluğunu gösteren en önemli kriterlerden biridir bu işlem ve her hastaya yapılmasını önermek gerekir.

Gastroskopi yapılmadan ameliyata girmenin sakıncaları var mı?

Hastanın midesinde bazen ülser olur, bazen polip olur, bazen çok nadir de olsa kanser bile olabilir, bazen mide kapakçıkları (sfinkter) ile alakalı kapanma problemleri (reflü) olabilir. Hatta bazen de midede katı gıda bulunabilir. İşte bu problemlerin endoskopi yapılmadan ortaya konulması mümkün değildir. Bu gibi durumların varlığında endoskopi yapılmadan yapılacak bir ameliyatta; kanama riski, kaçak gelişmesi riski, reflü hastalığının tetiklenmesi riski gelişebilir ve hatta kanserli bir mideye bilmeden obezite ameliyatı yaparak hastanın asıl alması gereken tedaviden uzaklaşmasına neden olunabilir. Bu da ciddi hayati risk oluşturabilir. Dolayısıyla obezite ameliyatının komplikasyon riski de artabilir.

Peki obezite ameliyatına girmek isteyenlerin mutlaka bilmesi gereken kurallar neler?

Hastalar öncelikle bu ameliyat sonrası (diğer ameliyatların çoğundan farklı olarak)  ömür boyu gayret etmeleri gerektiğini bilmelidirler. Ameliyat sonrası 1-1.5 ay sıkı diyet ile, 1-1.5 yıl kilo verme ile, sonrasında ise verilen kiloların korunması için dikkat ve gayret etmeleri ile geçeceğini bilmeliler. Kilo verme sürecinin başarıya ulaşmasında en önemli etkenlerden birinin de hastanın bilinçli olarak bu yola çıkması olduğunun bilinmeleri gerekir.

Hasta bu ameliyattan kendisine çok ciddi bir fayda geleceğini bilmeli, ama bunun sürdürülebilir olması için de yaşam şeklini değiştirmesi gerektiğini, sağlıklı beslenmeyi öğrenmesi gerektiğini, fiziksel aktivitesini artırması gerektiğini, sonraki süreçte de bunlara devam etmesi gerektiğini bilmelidir. Tüm bunları kendi kafasında çözmeden zayıflama olayını sadece ameliyata bağlayan hastalar zayıflasalar bile mutlaka kısa sürede geri kilo alacaklardır. Dolayısıyla bilinç durumu uygun olan hastalara bu ameliyatı yapmak önerilir.

Ameliyat sonrası hastalar nelere hazırlıklı olmalı ve dikkat etmeli?

Ameliyat sonrası hastaların midesi küçülüyor, iştahları belli bir süre ortadan kayboluyor. Dolayısıyla kolay diyet yaparak da kolay kilo vermeye başlıyorlar. Midenin boyutunun çok küçük olması nedeniyle hastalar az yediklerinden bu bazılarında “çevre baskısı” ile karşılaşmalarına  neden olacaktır. Bazı hastalar evre baskısı ile normalden daha fazla yemeleri gerektiğine inanabilir, bazı hastalar ise iştah duymadıklarından ihtiyaçları yok zannederek normalden daha az gıda ile beslenebilirler. Her iki durumda hastanın sürecini olumsuz yönde etkileyecektir, bu nedenle doktor ve diyetisyen kontrolünde ve önerilen miktarlarda beslenmeye dikkat etmeleri gerekir.

Kiloları verme aşamasında ya da verdikten sonra hastalar şunu yapıyorsa ki, bir kısmında görüyoruz bunu. “Ben şu gıdayı da aldım, bana bir şey olmadı. Bak bunu da yiyebiliyorum. Bak şundan da biraz alayım, hiç sıkıntı yok. Bak kilo da almadım.” gibi kaçamaklara müracaat eden hasta grubunun, tekrardan kilo alma ihtimali daima oluyor. Ancak hasta eğer ameliyat sonrası beslenme alışkanlıklarını düzenlerse ve ömür boyu da o alışkanlıklarla devam ederse, tekrar kilo alma ihtimalimin önüne geçeceğini ve kronik hastalıklardan ya kurtulacağını ya da o hastalıklara yakalanma riskini azaltacağını bilmeli.

Obezite cerrahisi ile ilgili doğru bilinen yanlışlara örnek verebilir miyiz?

Obezite cerrahisi dediğimizde öncelikle birkaç farklı ameliyattan bahsediyoruz. Bir tanesi sadece mideye müdahale ettiğimiz, mideyi küçülttüğümüz bir ameliyat. Diğeri ise hem mideyi küçülttüğümüz hem bağırsakların bir kısmını devre dışı bıraktığımız ameliyatlardır. Hastalar çoğu kez daha büyük bir ameliyat olurlar ise daha kalıcı bir sonuç alacaklarına inanırlar. Oysaki her iki ameliyat türünde de benzer sonuçlar alınabilir. Burada hangi hastaya hangi ameliyatın yapılacağına hekim ve hasta klinik bulguları göz önünde bulundurarak karar vermelidir. Ben şu ameliyatı olmak istiyorum tavrı doğru bir talep değildir. Bağırsakların bir kısmının da devre dışı bırakıldığını düşündüğümüzde gıda emiliminin bir miktar engellenmesi ile bypass ameliyatları, verilen kiloların korunması hususunda bir tık daha avantajlı gözükmektedir. Ancak burada asıl belirleyici olay, hastanın yaşam şeklini değiştirmiş olması ve yeni bir diyet alışkanlığı kazanmış olmasıdır. Hastaya kilo aldıran şey hastanın geçirdiği ameliyatlardan ziyade, hastanın vücuduna giren kalori miktarı ve hastanın o günlük harcadığı enerji miktarıdır. Bunu dengelemezse mutlaka kilo alacaktır. Dolayısıyla geri kilo almamak için ben bypass ameliyatı olmalıyım fikri doğru değildir.

Hastalar ömür boyu vitamin, mineral kullanacak mı?

Tüp mide ameliyatı yaptığımız hastalara biz 6 ay süre ile vitamin kullanmalarını, ilk 1 yıl ise mutlaka kan tetkiklerine bakılarak gerekli durumlarda vitamin takviyesi yapılmasını öneririz. Ama 1 yıldan sonra genellikle hastaların beslenmesi yeterli olmaktadır. Yani ömür boyu ilaç kullanmalarına gerek yoktur. Ancak gastrik bypass ameliyatı yapılanlarda  bağırsakların bir kısmı devre dışı bırakıldığı için, vitamin ve  minerallerin emilimi de bir miktar azalmaktadır. Dolayısıyla onlarda da ömür boyu vitamin takviyesine ihtiyaç duyulabilir.

Obezite ameliyatlarının riskleri neler?

‘Obezite ameliyatı olan insanların çok ciddi ölüm riskleri var’ konusu da doğru bilinen yanlışlardan bir tanesidir. Literatür safra kesesi ameliyatının riskleri ile tüp mide ameliyatının risklerinin günümüzde eşitlenmiş olduğunu söylüyor. Yani binde bir civarında ölüm riskinden bahsedilebilir. Ama bu safra kesesi için de geçerlidir, obezite ameliyatı için de geçerlidir. Eğer ki kliniğin deneyimi yeterliyse riski arttıran şey zaten hastanın kendi hastalığıdır, yani obezitesidir. Bir obez hasta, apandisit ameliyatı da olsa onun riskleri normal apandisit ameliyatı olan hastaya göre bir tık daha yüksektir. Burada riski değiştiren şey ameliyatın kendisi değil, obezitenin varlığıdır. Anestezi riskleri, kanama riski, kaçak riski, emboli riski az da olsa mevcuttur. Obezite ameliyatı olmanın riskleri değerlendirilirken, obezite ameliyatı olmamanın da hastaya ömrü boyunca yükleyeceği riskleri de göz önünde bulundurmak gerekir. İkincisinin riski çok daha yüksektir.

Obezite cerrahisinin avantajları neler?

Burada amaç obeziteden ve kronik hastalık riskinden kurtulmaktır. Tip 2 diyabet, hipertansiyon, uyku apne sendromu, eklem problemleri gibi kronik hastalıklar çoğu kez  kilo almaya sekonder gelişen hastalıklardır. Dolayısıyla hastalar kilo verdikleri zaman hem diyabetten hem hipertansiyondan kurtulma ihtimalleri vardır. Biz bu tarz hastalara genelde kilo vermeleri gerektiğini söyleriz. Bunu öncelikle diyetle ve sporla yapmalarını isteriz, ancak diyet yapmış, spor yapmış ama hiçbir şekilde kilo verememiş ya da verdiği kiloları geri almış hasta grubuna da obezite cerrahisinden faydalanmalarını öneririz. Böylece diyetle sonuç alamayan hasta grubu cerrahi yöntemle sonuç alma avantajını sağlamış olur.

Hem tüp mide ameliyatı hem de gastrik bypass ameliyatı çeşitli hormonal mekanizmalarla diyabeti ve hipertansiyonu çok ciddi manada azaltabilen, hatta birçok hastalığı da ortadan kaldırabilen metabolik cerrahi işlemlerdir. Medikal tedavi ile kontrol altına alınamayan bir çok tip2 diyabet hastası, bu ameliyatların avantajı ile kontrol altına alınabilmektedir.  Bu son yayınlarda da mevcut.

Bu ameliyatlardan sonra hastalar ortalama 3 ay içerisinde diyabet ve hipertansiyondan yüksek oranda kurtulabilirler. Hastalar bu ameliyattan sonra ilaç kullanıp kullanmayacaklarını da sıkça sormaktadırlar. Bazı hastalar çok daha erken bu hastalıklardan kurtulabildiklerinden ilaçlarını mutlaka doktor kontrolünde azaltarak kullanmalarını önermekteyiz.

Ameliyatların laparoskopik olarak yapılabilmesi, kısa sürmesi, ameliyat sonrası tokluk hissinin olması,  diyeti kolaylaştırması,  kronik hastalık riskinin azaltılması ve psikososyal olarak hastanın daha pozitif olmasını obezite cerrahisinin diğer avantajları olarak sayabiliriz.

Diyabet ameliyatları ile obezite ameliyatları aynı mıdır?

Gerek tüp mide, gerek bypass ameliyatları, gerekse bu iş için biraz daha spesifikleştirildiği  söylenen transit bipartisyon tarzı ameliyatlar, bunların tamamı tip 2 diyabetin cerrahi tedavisinde etkili olan ameliyatlardır. Hastalar bu ameliyatların hangisini geçirirse geçirsin, diyabet hususunda ciddi fayda sağlayabilmektedirler. Ancak hekim ve hasta kliniği de iyi bir şekilde değerlendirilerek hangi ameliyatın yapılacağına karar vermelidir.

Tüp mide ameliyatı geçirip diyabetten kurtulan hastalar olduğu gibi gastrik bypass veya transit bipartisyon tarzı ameliyatları geçirip diyabetten kurtulan hastalar da vardır. Bu ameliyatlar çeşitli hormonal mekanizmaları tetikleyen metabolik sisteme etkili ameliyatlardır. Bu ameliyatlarda ayrıca bağırsaklarda uygun yer değiştirmeler yapılarak hormonal aktiviteler de devreye sokulmaktadır. Hastalar başlangıçta  pankreasta mevcut olan insulini kullanamazken, bu ameliyatlardan sonra kullanılabilir hale gelmektedir. Dolayısıyla dışarıdan aldığı insülün yerine kendi insülinini kullanmış olurlar.

Obezite ameliyatı olan hastalar hangi egzersizleri yapmalıdır?

Ameliyat sonrası hastalara her gün bol bol yürümeyi tavsiye ediyoruz. Ancak her hastanın kapasitesi farklı olduğundan ameliyat öncesi dönemden bir tık daha fazla hareket etmesini ve bunu giderek artırmasını istiyoruz. Yani yürüyen bir hastanın tempolu yürümeye başlamasını, tempolu yürüyen bir hastanın koşuya başlamasını öneriyoruz. Özellikle ilk bir ay içerisinde daha çok tempolu yürüme tarzı egzersiz, bir aydan sonra ise diğer egzersizlere de başlatabiliriz. Bu dönemde karın bölgesini zorlayan egzersizleri biraz daha geç başlatmak istiyoruz.

Obezite ameliyatı sonrası hastaların cinsel yaşamında bir değişiklik oluyor mu?
Obezite ameliyatları sonrası hem erkek hem de kadın hastalarda hem fiziksel bir düzelme meydana gelmekte, hem hastaların enerjisi artmakta hem hormonal faktörler düzelebilmekte, diyabetin negatif etkisi ortadan kalkmakta,  sağlıklı beslenme ve kan akımının artmasıyla da cinsel yaşamda pozitif etkiler söz konusu olmaktadır.